Bazı anların yaşanmasına engel olamıyoruz. Başımıza gelmesini beklemediğimiz bir olay yaşanıyor ve o an bununla nasıl başa çıkacağımızı bilemesek bile bir tepki vermemiz gerekiyor. İnsanız ya, her zaman “en doğru” olanı yapamıyoruz. Bazen ani çıkışlarımız oluyor, bazen sonrasında pişman olacağımızı bile anlamadan sert tepkiler veriyoruz. Bazen ise aslında içimizde büyük etkisi olan bir olaya karşı çok soğukkanlı tepkiler verebiliyoruz. Olayın sıcaklığı geçtiğinde ise sakin bir zihinle düşünme fırsatımız olduğunda ortaya çıkıyor, bu başımıza gelmesini beklemediğimiz olayın bizi aslında ne kadar etkilediği.
Hayatın bütünü bilinmezlikler ve soru işaretleriyle dolu. Bir dakika sonra ne olacağını bilemediğimiz hayatın tam ortasında yaşam mücadelesi verirken bazen içimizdeki arzulara yenik düşüp “bilme” arzumuz ile tanışıyoruz. Bu arzunun zihnimize nasıl etki edeceğini aslında yine zihnimizin kendisi belirliyor. İstersek odak noktamız haline getiriyoruz, istersek hiç önemli olmayan bir rafa kaldırıp hayatımıza olduğu gibi devam ediyoruz. Kafamızda döndürüp durduğumuz düşüncelere ait olmayı seçebiliriz, ya da o düşüncelerin sahibi olduğumuzu fark edip hayatımıza devam edebiliriz.
Yıllar boyunca hayalini kurduğum “bir sahil kasabasında yaşamak ve gerçekten oranın yerlisi gibi hissetmek istiyorum” hayalimi 23. yaşımda gerçekleştirme fırsatını buldum. Geçirdiğim dört aya geri dönüp baktığımda zihnimde hayatın ta kendisi gibi bir özet var. Gerçekten çok mutlu oldum, fütursuzca kahkahalar attım. Yeri geldi güçsüz hissettim, sırtımı yaslayıp güç alabileceğim; elini tutup sevgisini hisssedebileceğim insanlara ihtiyaç duydum. Bazen bastığım yerde ayak izimin kaldığını hissedeceğim kadar güçlü hissettim, gururlu anlarımı paylaşıp mutluluğumu paylaştım. Yeri geldi ağladım, ya da ağlayan dostlarımın ihtiyaç duydukları omuz oldum. Günün sonunda bütün bu duyguların “insana” ait olduğunu anladım. İnsanız, hissediyoruz. İnsanız, yaşıyoruz.
Hayatta anlama ihtiyaç duyan biri olduğumu tam da bu noktada fark ettim. Her zaman yalnız başına güçlü olmayı hedeflemiş biri olarak hayalini kurduğum bu hayattan beklentim de tahmin edebileceğiniz üzere hiçbiri olmamıştı. Fakat hayat her zamanki gibi hamlesini beklemediğim yerden oynadı, ben elimdeki hisleri nereye koyacağımı aramaya başladım.
Bu şehirle aramda çocukluğumdan beri anlamlandıramadığım bir ilişkim vardı. Her sene günleri ipe dizmiş gibi çekiştirip dururdum ki zaman çabuk aksın ben buraya gelebileyim. Dönüşler ise başlı başına birer olaydı tabii. Hiçbir zaman istekli çıkmadığım tek yolculuktu. Bu sene (2022 yılının bendeki yeri hayatım boyunca unutulmaz olacak) öyle olmadı, çünkü gerçekten deneyimlemek istediğim çoğu şeyi yaşamış oldum. Bu şehrin yerlileri gibi hiçbir acelem olmadan saatlerce kafelerde oturup bir şeyler içtim, kalabalıkların arttığı günlerde söylendim, buraya yakın olan ama hiç gitmediğim daha küçük ilçelere gidip turist iken hiç yapmadığım şeyler yaptım. Acele etmeden, içimde kaçırma korkusu olmadan yaşadım. Sanki elimdeki son fırsat buymuş gibi hissetmeden, her anı içime sindirerek. İçime sinmeyen çoğu zamanda da geri çekilmeyi bilerek.
Yaşanan ve yaşanamayan her ana ayrı ayrı şükran doluyum. Günlerin ne kadar hızlı geçtiğini anlayamayacak halde yaşamış olmanın ne kadar büyük bir şans olduğunun bilincindeyim. Sonunda yıllardır anlam veremediğim bu halin neden olduğunu anlayabildim. Burada kendimi ait hissettiğim yerler, durumlar ve insanlar var. Her haliyle gözüme güzel gözüken manzaralara bakıp mutsuzken bile hayatıma teşekkür ettiğim sayısız an var.
Bütün karmaşanın, ya da tam tersi bütün sakinliklerin içinde kendime ait bir yer aramakla geçti hayatım. Ben nelerden zevk aldığımı öğrenilmiş bir yerden cevaplayabiliyordum. Kim olduğumu hep duyduğum cümle kalıplarıyla tamamlıyordum, kendi hayatıma dair fikirlerim vardı. Başkalarının da fikri olmasına izin verecek kadar. Ardından fark ettim, başarılarımın ve başarısızlıklarım da bana ait. Duygularımdan kaçamam, onlarla barış içinde yaşamaya söz verdim kendime. Aynı şekilde kendimi tanımaktan, yaşadığım hayatta neleri ne için yaptığımı fark etmekten kaçmayarak yaşamaya sözüm var.
Kendini kabul etmek, olanı olduğu gibi kabul etme cesaretini de barındırıyor içinde. Fikirlerine çok önem verdiğim bir arkadaşımla çok normal bir sohbet içindeyken, hiç fark etmeden zihnimdeki soruları cevaplandıran bir cümle kurdu. “Bir yol sıkıştıysa ve oradan gitmek istiyorsan önce olayı kabul etmen gerekiyor, sonra o olayı nasıl çözebileceğini düşüneceksin ki; gidebilesin. Kaçmaya çalışarak aslında yolu açamıyorsun, daha büyük bir kilit yaratmış oluyorsun.” Hayatın içinde karşıma çıkan ve beni besleyen bu tesadüflerin ruhuma dokunmalarına izin veriyorum. Bazen bazı insanlar hiç farkında olmadan karşılarındaki insanın ruhu üzerinde büyük etkilere sebep olabiliyorlar, yalnızca kendi bakış açılarını anlatarak hem de. Böyle bağlara sahip olabildiğim için şanslı hissediyorum. Böyle bağlara sahip olmama vesile olan bu küçük şehir ise kalbimdeki yerini işte böyle bağlar sayesinde koruyor.
Bu küçük şehir insanın kendisini doğanın kucağına bırakabildiği bir yer, doğa yürüyüşü yapmak için tek yapmanız gereken şey dışarı çıkmak. Ardından ister deniz kenarında, ister yeşilliklerin içinde isterseniz her ikisinin ortasında olabiliyorsunuz. Yıllardır tanıdığım, adım adım hayatıma dahil ettiğim ve gerçekten paylaşım yapabildiğim arkadaşlarım var. Sokaklarında yürürken hiç beklemediğim anda karşıma çıkan tanıdık yüzleri görüp selam verdiğimde, bir evin önünden geçerken burnuma çalınan yemek kokusunu aldığımda, tüm sandalyeleri dolu rakı masasında otururken başımı kaldırıp yıldızları gördüğümde ve rüzgarın saçlarımda gezdiğini her hissedişimde daha da emin oldum. Buraya ait hissediyorum. Burada kendimden bir parça buluyorum ve her gidişimde bana ait bir parçayı burada bırakıyorum. Çünkü burada evimdeyim.
Veda ederken neden bu kadar zorlandığımı anladım. Çünkü insan evine veda etmez. Hayatının bir noktasında dönüp dolaşıp gideceği yerin orası olduğunu bilir. Ben de farkındayım, hayatım şimdilik burada ilerlemeyecek. Gideceğim, belki uzun süre dönemeyeceğim ama biliyorum, ait olduğum yere her seferinde döneceğim. Çünkü evinin nerede olduğunu hep bilirsin ve ne olursa olsun geri dönersin. Zaman seni bir şekilde buraya zaten çıkarır.
Bakalım hayatımın geri kalanında kendime dair keşiflerim sonucunda daha ne kadar çok yerde kendimi bulacağım ve “evimdeyim” hissinin içsel bir süreç olduğunu kaç kez daha kendime kanıtlayacağım.