İtiraflar Zinciri

Duygu Mehmetoğlu
4 min readNov 12, 2021

--

En son ne zaman kendinizle yüzleşme cesaretini gösterebildiniz? Ben hiç farkında olmadan bunu çok uzun zamandır ertelediğimi fark ettim. Sürekli kendimi yoğun tutarak bundan sıyrılabileceğimi sanıyordum. Sonuçta duygularımdan kaçmak için düşüncelere sığınmak her zaman işe yaramıştı.

Çok uzun süredir kendi hayatımın baş rolü gibi değil de seyircisi gibi hissediyordum. Kararları seyircinin verdiği bir oyunu izlemek gibiydi. Yine bir karar verip beni nelerin beklediğini bilmediğim bir yola sokmuştum kendimi. Sanki karar verme anları dışında yaşanan hayat bana ait değilmiş gibi davranıyordum. Aslında beklentilerim büyüktü ama bunu ne kendime ne de başkalarına itiraf etmiyordum. Sanki hiç istemiyormuşum gibi yapıyordum ama içim içime sığmıyordu çünkü hayatım boyunca beklediğim o “fırsat” bence burası olacaktı benim için. Eğer dile getirmezsem hislerim asla gerçek olamayacaklarmış gibi yaptığım için kendimi kandırma zincirimi kırmadan devam ediyordum hayatıma.

Hiç tanımadığım insanlar, hakkında aslında ne kadar az şey bildiğimi fark ettiğim bir Duygu ile birlikte hiç bilmediğim bir şehirde gerçek hayatın tam da ortasında buldum kendimi. Bu durumla baş etmek için de her zamanki yollarımı kullanmaya karar vermiştim, ta ki bunun gerçek hayatla uyuşmadığını fark edene kadar. Burası küçük bir popülasyonu olan günlüğüm işlevinde olduğu için sizlerle paylaşmaktan çekinmeyeceğim birkaç yeni keşfimden bahsedeyim :)

  1. Yalnızlık ve kendime olan hislerim

Hiçbir zaman yalnızlıktan korkan biri olmamıştım, aksine bana hep daha cazip gelmişti. Burada fark ettiğim ilk özelliğim bu oldu, kendi içime dönüp kendimle vakit geçirmekten zevk alıyorum çünkü aslında kendimi sandığımdan daha çok seviyorum ve önemsiyorum. Tam da bu yüzden hayatı sevdiğimiz insanlar ile paylaşmayı eskisi kadar korkunç bulmuyorum. Hatta tam aksine, bunun hayatta kalabilmemiz için bir gereklilik olduğuna inanıyorum :) Sevdiğimiz ve sevildiğimiz kadar var olabiliyoruz bu dünyada.

2. Hislerimle barışabilmek

Benim için düşüncelerimden bahsetmek her zaman hislerimi kabul etmekten kolay olmuştu. Yaşadığım olayları tarafsız şekilde yorumlayıp anlamlandırabildiğimi düşünüyordum, fakat konu hislere geldiğinde dışarı yansıtmaktan hoşlanmazdım. Nitekim aldığım için kendimi inanılmaz şanslı hissettiğim bir derste Psikiyatrist hocam da benim için “rasyonel düşünebilen ve bunun farkında olup düşüncelerine güvenen birisi, yapması gereken hislerine yoğunlaşmak” dediğinde aynayı ilk kez kendime çevirdim. Gerçekten de sadece düşüncelerimle yaşayarak mutlu olabilecek miydim? O noktadan beri kendime ve hislerime izin vermeye çalışıyorum, oluşabilmeleri ve gelişebilmeleri için içimde gerekli yeri açıyorum. Farkındayım ki daha yolun çok başındayım :)

3. Özsaygı ve kişilik

Hayatta sahip olabileceğimiz belki de en önemli hissin kendimize olan saygımız olduğunu düşünüyorum. Her gün aynaya baktığımda gözlerimin içinin gülemeyeceğini kabul edebilirim ama aynaya baktığımda gözlerimin içine bakacak yüzümün olmaması ihtimalini asla kabul edemem. Bu sebeple yaptığım her harekette -başkalarına karşı hiçbir sorumluluk hissetmediğim anlarda dahil- önce kendime hesap vermem gerektiğini öğrendim. Çünkü hayatımın her alanını etkileyen belki de tek ilişkim, kendimle olan ilişkim oldu. Alışkanlıklarımdan ve normal hayatımdan 1500 kilometre uzaktayken bile yanımda olan tek kişi yine Duygu oldu sonuçta :)

4. Hayattan keyif alabilmek

Bu hayatın tadını çıkartmayacaksak neden yaşıyoruz? Bazen işlere ve okula gereğinden fazla önem verdiğimi fark ediyorum, şu sıralar hayattaki en kendime ait zamanları yaşadığım için hem hobilerime hem de hayatın ta kendisine ayıracak vakti yakalayabiliyorum. Gelecekteki Duygu’ya buradan not; Mindfulness ve yogadan ne kadar keyif aldığını hatırla. Daha sık yapmalısın!

5. Herkesi sevmek gerçekten mümkün mü?

Eğer Pollyanna değilseniz, herkesi sevmenizin mümkün olamayacağına her şeyim üzerine yemin edebilirim. Hala yapmacık ve çıkarcı samimiyetlerden hiç hoşlanmıyorum fakat öğrendiğim bir şey oldu. Herkesle en yakın arkadaş olmak zorunda değilmişiz, ki ben ya en yakın arkadaş olmak ya da hiçbir şey olmamak kavramlarına takmış durumdaydım. Bazen yalnızca gördüğünüzde selamlaşıp hal hatır sorduğunuz insanlardan, bazen taban tabana zıt düşüncelere sahip olduğunuz insanlardan yeni şeyler öğrenebiliyormuşsunuz. Hiç kimseyi yargılamamayı ve herkesin düşüncelerine (bana sınır olmadıkları sürece) saygı duymayı öğrenmeye çalışıyorum. Çünkü fark ettim ki içinde yaşadığımız toplum neye inanırsa inansın, hangi kültürde yaşıyor olursak olalım en temel iletişim saygı ile kurulabiliyor.

6. İnsanlarla bağ kurmak

Belki de itiraf etmekte en çok zorlanacağım kısım burası olacak. Bir süredir insanları hayatıma almaktan zevk almıyordum çünkü kuracağım yeni bağların ayaklarıma pranga vuracağına ve istediğim kadar özgür olamayacağıma inanıyordum. İster romantik anlamda ister arkadaşlık anlamında kurulacak herhangi bir bağın varlığı, beni çok mutlu etse bile, bir noktada istediğim hayatı yaşayamayacağım hissine kapılmama sebep oluyordu. Bu sebeple kopardığım, henüz inşa aşamasındayken kaçtığım bağlar oldu. Bunlarla ilgili bir pişmanlığım yok fakat artık böyle yapmamak için elimden geleni yapacağım. Çünkü aslında insanlarla yakın temasta olmayı çok seviyorum, herkesten öğrenecek bir şeyimin olduğuna inanıyorum. Bu hayatta tek başıma varlığımı sürdürebildiğimi, kimseye ihtiyacım olmadığına kendimi ikna edebildiğim için de yanımda insanların olmasından artık yalnızca zevk alıyorum :)

Değişimin kendisine tüm kalbimle aşığım, umarım yerimde saydığım bir gün bile olmaz. Aynaya her baktığım gün kendimle ilgili yeni bir özellik keşfetmek bana canlı ve mutlu hissettiriyor. Bu hislerin peşinden gitmeyi unutmamam dileğimle bir yazımın daha sonuna geliyorum. Bu sefer sizinle paylaşacak bir şarkım yok çünkü birden fazla şarkının ritmine kapılmış ilerliyorum. Rüzgara kapılmış gidiyorum ben, ne olacak bu işin sonu ne yapacağım ben? Bu sefer zamanın göstermesine izin vereceğim, acelem ya da telaşım yok :)

--

--

Duygu Mehmetoğlu

Bir psikoloğun aklına düşüp kalemine çarpanlar.